Bu yazıda Türkçemiz elden gidiyor şeklinde ah vah etmeden Türkçenin geldiği noktaya değinmek istiyorum. 2000’li yılların başından beri “Türkçemiz yok oluyor” temalı yazılar, kitaplar popülerleşti. Artık dil derdi olan da olmayan da birkaç bilgisayar terimi yazıp bakın dilimiz ne hale geldi diye ağlıyor. “Bilgisayarı re-start yapmış, konuyu up’lamış, whatsapp’ta slm yazmış” gibi örneklerle dil ağıtı yakmanın anlamı yok. Dil daima kolay olanı tercih eder ve dilde kolay olan hızla yayılır. Verilen örneklerin de bir kısmı özenti sonucu ortaya çıkarken bir kısmı da kolay olduğu için tercih edilir olmuş. Ancak benim vurgulamak istediğim üç farklı nokta var ki bunun bilinçli bir şekilde yaygınlaştırılmak istendiğini düşünüyorum:
Birincisi, bir profesörün seminerinde denk geldiğim konuşmanın yüklemleri. Bir cümlesi yaklaşık olarak şöyleydi: “Aşırı şekilde güneş ışınlarına expoze olanlar…” Buna benzer birkaç yüklem daha kullanmıştı. Bu durum eğer gayriihtiyari bir durum değilse bilinçli bir şekilde Türkçeye yerleşmiş Arapça ve Farsça kelimelerin yerine batılı olanları tercih etme eğilimidir. Bu tehlikeli bir gidişattır ve dilin yapısını bozacak kadar ileri gidebilir. Maruz kalmak Türkçenin bir parçasıdır, Türkçenin malıdır ve uzun zamandır kullanılagelen bir kelimedir. Bunu atıp batı kökenli kelimeler tercih etmek dili yanlış mecralara sürükler.
Arapça ve Farsça kökenli kelimeleri atıp yerine batı kökenli olanları kullanmak iyi niyet göstergesi değildir.
İkincisi, Atatürk’ün vazgeçtiği Güneş-Dil teorisi yolunda olup öz Türkçe olmayan her kelimeyi dilden atıp yerine öz Türkçe bir kelime getirme niyetinde olanlardır ki bunun da Türk diline bir katkısı olacağını düşünmüyorum. Örnek vermek gerekirse yılların “sabır”ı yerine dayanç kelimesini kullanmak kelimenin anlamında meydana gelen değişiklikleri, daralmayı öngörememek demektir. Dayanmak fiilinden türetilen dayanç, “sabır”ın yerini alamaz. “Allah dayanç versin” demekle “Allah sabır versin.” demiş olamayız. Ayrıca “öğrenek, yerlik, ekinçsel, ulam, uzam, bakışımsız” kelimeleri de son zamanlarda popüler edilmek istenen kelimelerdendir, ancak anlamı sokaktaki adam tarafından tahmin bile edilemeyecektir. Yine “koşul, koşut, koşum, yayın, yayım, yayıt” kelimelerinden hangisinin ne anlama geldiği çoğunluk tarafından her zaman soru işareti olarak kalacaktır.
Üçüncüsü, dile sonradan yerleşen “drone, selfi” gibi kelimeler için yıllar sonra TDK tarafından yeni karşılıklar bulma çabasıdır ki bence en gereksiz çaba örneklerinden biridir. Bir kelime vatandaşın diline pelesenk olduktan sonra karşılık aramanız ve bulmanız hiçbir fayda getirmez. Önemli olan o kelime dilimize gelmeden önce karşılığını bulup yaygınlaştırmaktır.
Teknolojide, bilimde çağ atlayamamanın, çağın gerisinde kalmanın bazı yapısal sebepleri olabilir ancak çağdaş sözcüklere yıllar sonra karşılık bulmanın akıllıca bir izahı olamaz.
Sonuç olarak dilin değişen, gelişen, zaman zaman çeşitli dillerden kelime alışverişi yapan canlı bir varlık olduğu göz önüne alındığında dile giren ve karşılığı bulunamayan yabancı kelimeleri kullanmak oldukça normaldir. 50 bin sözlük kelimesi ve 500 bin ağızlarda yaşayan yöresel kelimeleri bulunan onlarca devlette yüz milyonlarca insan tarafından konuşulan bir dilin dile yerleşen yabancı birkaç kelime ile yok olacağını söylemek saflıktır. Dile yapılan yapay müdahaleler ile dile çağ atlatamayız, dil doğal mecrasında değişmeye ve gelişmeye devam edecektir.
Bu sitedeki yazı, görsel ve diğer tüm materyaller telif hakkı kapsamında olup lisansı ile korunmaktadır. TürkDili.org internet sitesi yönetiminin yazılı izni olmadan materyallerin tamamının veya bir kısmının kopyalanması, dağıtılması, başka mecralarda yayımlanması suç teşkil eder.