Türkçede düşünceyi, muhakemeyi ve zihinsel işleyişi anlatan iki kelime uzun bir süredir yan yana değil, karşı karşıya durmaktadır: “akıl” ve “us”. Bu iki kelimenin biri Arapça, diğeri Türkçedir. Ama mesele yalnızca köken farklılığı değildir; çünkü bu iki sözcük, yalnızca aynı anlama gelen iki farklı etiket değildir, aynı zamanda farklı düşünce biçimlerinin, kültürel yönelişlerin ve ideolojik düzlemlerin göstergesidir. Biri İslam medeniyetinin sözcüsüdür, öteki kadim Türk söz evreninden gelir. Bu yazıda bu iki kelimenin tarihsel yolculuğu, anlamsal örtüşmesi ve ayrışması, yazı dilindeki yerleri ve özellikle Cumhuriyet sonrası dil politikaları bağlamındaki konumları üzerine derinlikli bir çözümleme yapılacaktır.
“Akıl” kelimesi Arapça kökenlidir ve aslında çok katmanlı bir anlam dizgesine sahiptir. Klasik Arapçada “bağlamak” kökünden gelir; deveye ayak bağı vurmak anlamındaki “ikale” kelimesinden türemiştir. Bu kökten türemiş bir kavramın düşünceyle ilişkilendirilmesi, zihinsel süreçlerin dizginlenmesi ve sınırlandırılması fikrine dayanır. Yani akıl, serbest bir yaratımdan çok, içgüdüleri, istekleri ve davranışları dizginleyen bir güçtür. Bu anlamıyla akıl, yalnızca muhakeme değil, aynı zamanda disiplin demektir. İslâm düşünce tarihinde “akıl” ile “iman” arasındaki ilişki hem felsefi hem teolojik tartışmaların merkezindedir. Akıl, çoğu zaman vahyi anlamanın anahtarı olarak görülmüş; ancak sınırları da yine inançla çizilmiştir. Bu yönüyle akıl kavramı, sınırları olan bir idrakin adıdır.
Öte yandan “us” kelimesi, Eski Türkçeden beri kullanılan, kökü Göktürk Yazıtlarına kadar giden bir sözcüktür. Bilinen en eski biçimiyle “uş”, daha sonra “us” ve “üs” gibi varyantlarla karşılaşılır. Bu kelime yalnızca düşünme değil, aynı zamanda “ölçülü davranma”, “ölçü alma”, “denge kurma” anlamlarını da içerir. Orhon Yazıtlarında Bilge Kağan’ın kendini “uslu” biri olarak tanımlaması, yalnızca zeki ya da muhakeme yeteneği olan birini değil, toplumun dengesini koruyan, ölçülü kararlar alan, düşünerek davranan bir figürü işaret eder. Bu yönüyle us, yalnızca bireysel bir zihinsel süreç değil, toplumsal ve ahlaki bir ölçünün adıdır. Türkçede “uslu çocuk” ifadesi hâlâ düşünceli, kurallara uyan, dengeli davranan bir çocuk anlamında kullanılır ve bu kullanım, kelimenin tarihî köklerini yaşatır.
Bu iki kelime, Osmanlı yazı dilinde uzun süre birlikte değil, yalnızca “akıl” lehine kullanılmıştır. Resmî belgeler, felsefî metinler ve edebî yazılarda “us” kelimesine rastlamak neredeyse imkânsızdır. Bu durum, yalnızca sözlük tercihi değil, medeniyet tercihiyle ilgilidir. Osmanlı’nın Arapça-Farsça ağırlıklı yazı dilinde, akıl kavramı İslam düşüncesi içindeki yerini yansıtarak dilin merkezine yerleşmiştir. Oysa “us” kelimesi halk dilinde, özellikle kırsal ağızlarda yaşamayı sürdürmüştür. Yani us, kentli değil köylüdür; yazılı değil sözlüdür; yüksek kültür değil, halk kültürüdür. Bu sınıfsal ayrım, kelimenin yazı diline girmesini geciktirmiştir.
Cumhuriyet’le birlikte başlayan dilde sadeleşme ve özleştirme hareketi, “us” kelimesine yeniden hayat vermiştir. 1930’lu yıllarda Türk Dil Kurumu tarafından önerilen ve teşvik edilen bu tür kelimeler arasında “us” da yer alır. Fakat bu yeniden canlandırma girişimi tam anlamıyla başarılı olamamıştır. Çünkü “us” kelimesi, “akıl”ın yüzyıllardır kurduğu kültürel ve kavramsal hâkimiyetin karşısında zayıf kalmıştır. Dil yalnızca sözlüklerle değil, toplumsal hafızayla çalışır. Akıl kelimesi, camilerde, vaazlarda, kitaplarda, atasözlerinde ve deyimlerde çoktan kök salmıştır. “Akıl akıldan üstündür”, “aklı selim”, “aklına mukayyet ol” gibi ifadelerde köklenen bu sözcük, us’un gündelik dile yeniden girmesini zorlaştırmıştır.
Bununla birlikte, us kelimesi felsefî metinlerde, çeviri dilinde ve belli bir entelektüel çevrede 20. yüzyılın ortalarından itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Özellikle Batı dillerinden yapılan çevirilerde “reason” karşılığı olarak “akıl” yerine “us” tercih edilmeye başlanmıştır. Bu kullanım, hem kavramsal netlik sağlamış hem de Türkçenin yerli olanaklarını kullanma arzusuyla örtüşmüştür. “Usçuluk” (rasyonalizm), “us yürütme” (reasoning), “us dışı” (irrational) gibi terimlerle birlikte “us” daha teknik bir terim hâline gelmiştir. Ancak bu teknikleşme, kelimenin gündelik dile yayılmasını değil, yalnızca felsefe ve bilim çevresinde tutunmasını sağlamıştır.
Bugün geldiğimiz noktada “akıl” hâlâ gündelik kullanımda baskındır; halk arasında, medyada, okul kitaplarında ve dini anlatılarda yaygın olarak yer almaktadır. “Us” ise daha çok yazılı ve entelektüel metinlerde yaşamaktadır. Bu iki kelime artık anlamdaş değil, anlam alanı bakımından ayrışmış iki kavrama dönüşmüştür. Akıl daha çok bireyin davranışını yönlendiren zihinsel bir kapasite, us ise düşünsel süreçlerin sistematiği olarak konumlanmıştır. Akıl, daha canlı, daha sıcak ve daha kişisel bir kavramken; us daha soyut, daha teknik ve daha düşünsel bir kavram havası taşımaktadır. Bu fark yalnızca kelimelere yüklenen anlamda değil, kelimelerin çağrıştırdığı toplumsal roller ve kültürel değerlerde de kendini gösterir.
Etimolojik olarak bakıldığında, her iki kelimenin de “bağlama” ve “ölçme” anlamları etrafında şekillendiği görülür. Arapçadaki “akıl” bağlamakla ilişkilidir, Türkçedeki “us” ise “ölçü” ile. Bu fark, yalnızca sözcüklerin kökeninde değil, kavramsal evrenlerinde de belirleyicidir. Bağlamak, sınırlamayı; ölçmek ise dengeyi önerir. Böylece birinin sınır koymaya, diğerinin ölçü kurmaya dayalı olması, iki farklı düşünce biçimini de temsil eder. Akıl, daha çok otoriteye bağlı bir düzenin diliyle konuşurken; us, içsel bir denge ve muhakeme ölçüsü önerir. Bu anlamda dildeki tercih, yalnızca bir kelime seçimi değil, aynı zamanda bir dünya görüşü tercihidir.
Günümüz Türkçesi, bu iki kelimeyi bir arada yaşatmaya çalışmaktadır. Ancak bu birlikte yaşama hâli tam bir dengeye ulaşmış değildir. Toplumun geniş kesiminde akıl kelimesi baskınlığını sürdürürken, us kelimesi hâlâ entelektüel bir yalnızlık içindedir. Bununla birlikte, yeni kuşaklarda dil farkındalığı arttıkça, us’un anlamca kazandığı yerleşiklik artmakta ve deyimsel alanlara da girmeye başlamaktadır. “Us dışı davranış”, “us yürütme yetisi”, “us sahibi birey” gibi ifadeler, bu dönüşümün izlerini taşımaktadır.
Dil, yalnızca geçmişin değil, geleceğin de alanıdır. “Akıl” ve “us” gibi iki ayrı kökten gelen kelimelerin bir arada yaşaması, Türkçenin çok katmanlı yapısını ve kültürel çoğulluğunu da yansıtır. Bu birlikte varoluş, bir gerilim olmaktan çıkıp bir zenginliğe dönüşebilir. Bunun için dilin, sadece kökenle değil, çağrışım ve işlevle de yeniden düşünülmesi gerekir. Us’un anlamı, sadece sözlükte değil, usulünce kullanıldığında derinleşecektir.
Bugünkü Türkçede bu iki kökten türeyen veya bu köklerle bağlantılı olarak yaşayan pek çok sözcük ve deyim, dilin kavramsal sürekliliğini ve kültürel taşıyıcılığını gözler önüne serer. Arapça kökenli “akıl” kelimesinden türeyen “akıllı”, “akılsız”, “akılla durmak”, “akılla söylemek”, “akılla yürümek” gibi yapılar hem yazılı hem sözlü dilde oldukça yaygındır. Akıl kelimesi ayrıca pek çok kalıp ifadenin de merkezindedir: “aklıselim”, “akıl hocası”, “akıl hastanesi”, “akıl tutulması”, “akıl dışı”, “akıl oyunu”, “aklını yitirmek”, “aklı havada” gibi. Bu ifadeler, aklın bir denetim ve değerlendirme mekanizması olarak konumlandırıldığını ve hem olumlu hem olumsuz bağlamlarda yaygın biçimde işlev gördüğünü gösterir. Türkçe kökenli “us” ise daha çok sessiz ama derin bir damardan ilerlemektedir. En bilinen türevi “uslu” kelimesidir ki bu sözcük çocuklara yönelik kullanımıyla yaygınlaşmıştır: “uslu dur”, “uslu çocuk”, “uslu uslu oyna” gibi deyimler, çocuğun ölçülü, sakin, kurallara uyan bir biçimde davranması gerektiğini ifade eder. Bu kullanımlar, “us”un tarihî anlam alanı olan “ölçü”, “denge” ve “sakince muhakeme” kavramlarıyla tam bir uyum içindedir. Aynı şekilde “uslanmak” fiili, kişinin artık düşünerek davranır hâle gelmesini, olgunluk kazanmasını anlatır. “Uslanmayan çocuk”, “artık uslandım” gibi ifadeler, toplumsal kurallarla uyumlu bir zihinsel dengeyi vurgular. Daha felsefî bağlamlarda kullanılan “us yürütmek”, “us dışı”, “usçu” gibi terimler ise 20. yüzyıl sonrasında çeviri diliyle Türkçeye yerleşmiş ve daha teknik bir kullanım kazanmıştır. Bu tür örnekler, us kelimesinin hem gündelik dildeki sessiz varlığını, hem de entelektüel söylemdeki kavramsal gücünü sergiler. Dolayısıyla, akıl ve us kelimeleri yalnızca birbirine karşıt değil, aynı zamanda birbirini tamamlayan iki ayrı düşünme biçiminin dildeki yansımalarıdır; biri daha kamusal ve gösterişli, diğeri daha mahrem ve derin.
Bu sitedeki yazı, görsel ve diğer tüm materyaller telif hakkı kapsamında olup lisansı ile korunmaktadır. TürkDili.org internet sitesi yönetiminin yazılı izni olmadan materyallerin tamamının veya bir kısmının kopyalanması, dağıtılması, başka mecralarda yayımlanması suç teşkil eder.