Türk yazı dili tarihinin ilk büyük anıtları olan Orhon Yazıtları, yalnızca tarihî içerikleriyle değil, dil yapısıyla da benzersizdir. Bu metinler, bir halkın siyasal hafızasını, kültürel kodlarını ve yönetim biçimlerini yansıttığı kadar, Eski Türkçenin sözdizimsel karakterini de çıplak biçimde ortaya koyar. Sözcük dizilişinde görülen belirli örüntüler, yalnızca dilin teknik yapısını değil, aynı zamanda düşünce sistematiğini de yansıtır. Bu sistematiğin en belirgin özelliklerinden biri, Orhon Yazıtlarında bağlaçların oldukça sınırlı biçimde kullanılması ve bunun yerine cümleler arasında anlam ilişkilerinin bağlamsal düzlemde kurulmasıdır. Bu tür cümle kuruluşuna dilbilimde “parataksis” adı verilir; yani bağımsız yapılar yan yana dizilir, ancak aralarındaki ilişki okuyucu ya da dinleyici tarafından zihinsel olarak kurulur. Orhon metinleri, bu bağlamda hem sözdizimsel bir ekonomi hem de zihinsel yoğunluk bakımından dikkat çekicidir.
Parataksis, dilbilimde ve özellikle söz dizimi (sentaks) alanında, bağlaç kullanılmadan yan yana dizilen bağımsız cümlelerin veya ögelerin oluşturduğu yapılara verilen addır. Parataktik yapılar, cümle içindeki düşünceleri “eşdeğer” olarak sunar; yani birinin diğerine açıkça bağımlı olmadığını gösterir.
Modern dillerde bu yapının karşıtı hipotaksistir. Hipotaktik yapılarda, bir ana cümleye bağlı yan cümleler vardır ve bağlaçlarla açıkça ilişkilendirilirler:
-
Parataksis örneği:
“Geldi, oturdu, sustu.”
(Cümleler ardışık ve eşdeğer biçimde dizilmiştir, bağlaç yoktur.) -
Hipotaksis örneği:
“Geldiği zaman oturdu ve bir şey demeden sustu.”
(Bağlaçlarla hiyerarşi kurulmuştur.)
Orhon Yazıtlarında görülen parataksis, yalnızca dilsel bir tercih değil, aynı zamanda sözlü kültür geleneğinin bir yansımasıdır. Çünkü sözlü anlatımda kısa ve tam cümlelerin ardı ardına sıralanması, anlatımın hem daha ritmik hem de dinleyici belleği açısından daha işlenebilir olmasını sağlar. Ayrıca bu yapı, her cümleyi bir “özlü söz”, bir “bildiri” gibi algılamaya elverişli kılar; bu da yazıtlarda hâkim olan öğütleyici ve bildirici üslubun taşıyıcısı olur.
Bağlaç eksikliği, dilin gelişmemişliğinden ziyade, sözlü gelenekten gelen anlatımın bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Yazıtların yazıldığı dönem, yazının toplum içinde yaygınlaşmadığı, ancak sözlü anlatımın son derece güçlü olduğu bir çağdır. Dolayısıyla yazılı metinler, sözlü anlatımın ritmini ve yapısını taklit eder. Cümleler, zaman içinde anlatıcı tarafından aktarılan olayların bir zinciri gibi sıralanır. Bu zincirde neden-sonuç ilişkisi ya da zaman dizini bağlaçlarla değil, olayların doğal akışıyla ifade edilir. Örneğin “Üze kök tengri asra yagız yer kılındukda, ikin ara kişi oglı kılınmış” ifadesinde, yeryüzü ile gökyüzünün yaratılışı ve ardından insanın varoluşu birbirine bağlaçsız şekilde sunulur. Cümlede herhangi bir “ve”, “sonra”, “daha sonra” ya da “bu yüzden” gibi bağlantı unsuru yer almaz. Bu yapı, metnin doğrudanlığına ve yüksek ritmine katkı sağlar. Aynı zamanda dinleyici ya da okuyucunun zihinsel katkısını da zorunlu kılar.
Orhon Yazıtlarında parataktik yapı sadece anlatım tekniği olarak değil, anlatımın ideolojik düzlemi açısından da anlamlıdır. Bu yazıtlar, büyük ölçüde yöneticilerin sözlerini ve topluma yönelik öğütlerini içerir. Anlatıcının otoritesi, sözcüklerle olduğu kadar yapıyla da kurulur. Parataksis, bu otoritenin “kesintisizliğini” sağlar. Bir düşünce tamamlandığında yeni bir cümle başlar; ancak bu cümle öncekine bir bağlaçla değil, anlam düzeyinde bağlıdır. Böylece anlatıcı, her sözünü yeni bir emir, yeni bir öğüt ya da yeni bir saptama gibi sunar. Bu yapı, anlatımda kesintisizlik ve akışkanlık yaratır. Her cümle kendi içinde tamamlanmış bir önerme gibi görünse de, aslında bütünsel söylemin bir parçasıdır. Bu yönüyle Orhon metinlerinde dil, yalnızca ifade değil, bir iktidar aracıdır. Bu iktidar, anlatım biçiminde de kendini gösterir.
Bu metinlerde bağlaç kullanımının sınırlı olması, anlatımda bir tür zamansal yoğunluk yaratır. Örneğin savaşların, göçlerin, kararların ve sonuçların anlatıldığı bölümlerde cümleler ardı ardına sıralanır. “İl tutup, törü kodup, Türk budunug anıg birmiş, erti” gibi ifadelerde önce eylem yapılır, sonra sonuç belirtilir; ama tümü tek bir anlatı zinciri içinde akar. Bu yapı, olayların dramatik etkisini artırır. Dinleyici ya da okuyucu, her yeni cümlede yeni bir karar, yeni bir hareket ve yeni bir sonuçla karşı karşıya kalır. Bağlaçların olmaması, anlatımı bir tür yüksek tempolu retoriğe dönüştürür. Metnin yapısal gerilimi bu tempoda kurulur.
Söz dizimi bakımından parataksis, özne, nesne ve yüklemin dizilişinde de kendini gösterir. Orhon Yazıtlarında çoğunlukla özne-nesne-yüklem (SOV) dizilişi kullanılır. Ancak bazı durumlarda nesne öne çıkarılır ya da yüklem sona bırakılarak dramatik vurgu yapılır. Bu varyasyonlar, bağlaç eksikliğini telafi eden yapısal araçlardır. Örneğin “İl tutup törü kodup Türk budunug anıg birmiş erti” cümlesinde eylem zinciri yükleme doğru yoğunlaşır; yüklem sonrasında gelen “erti” (idi) unsuru, tüm bu eylemleri geçmişte sabitler ve böylece anlatının tamlamasını sağlar. Bu, anlatımın yalnızca biçim değil, anlam üretme düzeyinde de işlevsel bir kurguya sahip olduğunu gösterir.
Parataksisin bir diğer önemli özelliği, bağlamdan anlam üretme zorunluluğudur. Okuyucu ya da dinleyici, cümleler arasında ilişki kurmak için önceki bilgiyi belleğinde tutmak ve yeni bilgiyle zihinsel olarak ilişkilendirmek zorundadır. Bu, anlatımı hem yoğun hem de katmanlı kılar. Orhon metinleri bu bağlamda yalnızca okunacak değil, çözümlenecek metinlerdir. Her yeni cümle, bir öncekinin anlamını genişletir, çoğu zaman da alt metin üretir. Bu anlatım biçimi, Eski Türkçenin anlam katmanlarını ortaya koymak açısından da verimlidir. Sözdizimsel yapı, yalnızca dil bilgisel değil, aynı zamanda anlambilimsel bir örgütlenmedir.
Modern Türkçede parataktik yapı tam olarak ortadan kalkmış değildir. Özellikle atasözlerinde, deyimlerde ve bazı sözlü anlatım türlerinde hâlâ bu yapının izleri görülür. “Azıcık aşım, kaygısız başım” ya da “Gitti geldi, baktı sustu” gibi kalıplar, ardışık ve bağlaçsız anlatımı sürdüren yapılardır. Ancak yazı dili geliştikçe ve özellikle Batı etkisinde şekillenen metin düzeniyle birlikte bağlaçlı (hipotaktik) yapı baskın hale gelmiştir. Bu, düşüncenin daha sistematik ve nedensellik zinciri içinde sunulmasını sağlamış; ancak aynı zamanda anlatımın doğrudanlığını ve yoğunluğunu da azaltmıştır. Orhon metinleri, bu açıdan bakıldığında, düşüncenin sade ama etkili bir yapıyla nasıl iletilebileceğinin tarihsel kanıtıdır.
Parataktik yapının anlatı üzerindeki etkisi, yalnızca dilsel değil, estetik ve ritmik bir etkidir de. Orhon metinleri okunurken ya da seslendirilirken, bağlaç eksikliği bir ritim oluşturur. Her cümle bir vurguyla sona erer; sonra yeni bir cümle aynı ritmik döngüyü başlatır. Bu, hem sözlü aktarımı kolaylaştırır hem de dinleyici belleğini destekler. Çünkü her cümle kendi anlam birimini taşır. Parataksis, bu yönüyle aynı zamanda bir bellek tekniğidir. Bu teknik, özellikle uzun anlatıların sözlü olarak aktarılması gereken dönemlerde büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Orhon Yazıtları yalnızca yazılı bir kayıt değil, sözlü anlatımın yazı üzerinden yeniden inşasıdır.
Dil tarihi açısından Orhon Yazıtlarındaki parataktik yapı, Eski Türkçenin mantıksal ve düşünsel yapısına dair önemli ipuçları sunar. Bağlaç eksikliği, yalnızca anlatım ekonomisi değil, aynı zamanda düşünce ekonomisidir. Her olay ya da fikir, bir diğerinin önkoşulu değil, tamamlayıcısıdır. Bu, zaman içinde Türk düşünce sisteminde yerleşik olan “birlikte var olma”, “eş zamanlılık” ve “dengeli akış” ilkeleriyle de örtüşür. Orhon metinlerinin dili, yalnızca olanı değil, olanın nasıl ve neden olduğunu sezdiren, düşünsel bir katman barındırır. Bağlaçların eksikliği, anlatımın düşünceyle daha doğrudan ilişki kurmasına olanak tanır.
Bugün Orhon Yazıtlarına bakmak, yalnızca eski bir dilin yapısını incelemek değil, aynı zamanda bir medeniyetin nasıl düşündüğünü, nasıl anlattığını ve nasıl hükmettiğini anlamaktır. Parataksis, bu düşünce biçiminin dildeki yansımasıdır. Anlatının ritmi, düşüncenin ritmidir. Bu nedenle yazıtlar, sadece dilciler için değil, tarihçiler, sosyologlar, düşünce tarihçileri ve hatta edebiyatçılar için de kıymetlidir. Sözdizim, yalnızca cümle kurma biçimi değil, bir toplumun düşünme biçimidir. Orhon metinlerinde bu düşünme biçimi, yalın, yoğun, etkili ve doğrudandır. Bağlaçsızdır ama anlamlıdır. Kısadır ama derindir. Sessizdir ama otoriterdir.
Bu sitedeki yazı, görsel ve diğer tüm materyaller telif hakkı kapsamında olup lisansı ile korunmaktadır. TürkDili.org internet sitesi yönetiminin yazılı izni olmadan materyallerin tamamının veya bir kısmının kopyalanması, dağıtılması, başka mecralarda yayımlanması suç teşkil eder.